Yazılar/KonuÅŸmalar/Savunmalar…

behiceboran.net
|< 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 >|    Liste
Gençlik, Halk ve Eski Nesil (Vatan, 19 Kasım 1962, [527]): 27 Mayıs öncesi hareketleri ile bugünkü genç kuşağın sosyal rüştünü kanıtladığını, bağımsız, cesur, ilerici bir güç olarak toplum yaşamında yerini aldığını, bundan böyle, toplumdaki güçler dengesini yaparken gençliği de hesaba katmak gerektiğini vurgular.
[yazı için tıklayınız]
Türkiye Bir Hâkim Ekonomi Olabilir mi? Sanayici Toplumlar Karşısında Tarımcı Toplumların Durumu (Vatan, 26 Kasım 1962, [530]): Ortak Pazar içinde devletin koruyucu karışması da azalacağından hem tarımımız, hem ulusal sanayimiz Ortak Pazar'ın "egemen ekonomileri"nin rekabeti karşısında ezilecektir. Bu koşullar altında ne bugünkü biçimde dış yardımlar, ne Ortak Pazar'a girme bizi kalkındıramayacak, "yörüngede" olmaktan kurtaramayacaktır. Ülkenin istenilen biçimde sanayileşmesinin, kalkınmasının yolu sosyalizmden geçer. Sorunun temelinde "ekonomik sistem" sorunu yatmaktadır.
[yazı için tıklayınız]
Tarih Önünde Devrim (Ataç, Sayı 7, [534]): Cumhuriyet'in kazanımlarını anlatır, Cumhuriyet ile Osmanlı dönemleri karşılaştırılır. Sonuç şudur Cumhuriyet'in kurulmasıyla toplumun çeşitli alanlarında başarılan işler önemli ve büyük olmakla birlikte bu işlerle devrim tamamlanmış değildir.
[yazı için tıklayınız]
Doğan Avcıoğlu'nun Yön'üne Doğru (Vatan, 3 Aralık 1962, [539]): Artık şüphe yok ki, Avcıoğlu'nun TİP'e yönelik yazıları altında bazı hesaplar yatmaktadır. Saldırı, baskı kampanyası daha da şiddetlenir, ufukta beliren faşizm tehlikesi maddileşirse, "dogmatik, katı doktrinci, ülke gerçeklerinden uzak" (uzatmaya ne gerek var? Açıkçası komünist) onlardır, biz ulusalcı sosyalistleriz, diyebilmek hesabı. Egemen çevrelerin ve onların sözcüsü Akis'in de zaten istediği budur.
[yazı için tıklayınız]
İlerici Demokratik Hareketin Başarı Şartları (Sosyal Adalet, Sayı 2, [544]): Ulusal burjuvazi kavramı üzerinde de durur. Bugünkü görülen, yerli sanayici grubun, yabancı sermayeye karşı direnişinden çok onunla işbirliği etmek çabasında olduğudur.
[yazı için tıklayınız]
Kestirme Yol Yoktur (Sosyal Adalet, Sayı 11, [548]): Devrime giden kestirme bir yol olmadığını vurgular: Kestirme yol yanlıları iktidarı ele geçirdikten sonra halk yararına işler görerek halk desteği kazanılır diyerek yöntemlerini savunurlar. Bu yol "uzun yol" denilen demokratik siyasal mücadele ile halkın örgütlenmesinden çok daha problemlidir. Üstelik başarılı olma ihtimali de yoktur.
[yazı için tıklayınız]
Halk Yararına Olan Demokrasi Bütün Güçlükleri Çözecektir (Sosyal Adalet, Sayı 13, [551]): "Sınıflar Arasında Denge Kurulmalı", "Demokrasi Bir Toplum Düzenidir", "Batı Demokrasisinin Temel Çelişmesi", "İktidarların Yönünü Çizen Etkenler", "Anayasamızın Verdiği İmkânlar" başlıklı bölümlerle demokrasiyi anlatmaktadır.
[yazı için tıklayınız]
Mutlu İşçi Efsanesi (Sosyal Adalet, Sayı 18, [555]): İşçinin işi ve yaşamı karşısındaki durumu ve psikolojisinin olumsuzlukları betimlemektedir.
[yazı için tıklayınız]
Demokrasi anlayışında Gelişmeler ve Devrimcilik (Sosyal Adalet, Sayı 2, [558]): Türkiye'de bir devrim durumu olmadığını, bir karşı devrim, gerici bir darbe tehlikesi olduğunu belirtilir. İlerici güçlerin yapması gereken, Anayasa güvencesi altındaki temel hak ve özgürlüklerin yaşama geçirilmesi, köklü reformların yapılması için demokratik yollardan savaşımdır. Kapitalist olmayan yoldan, demokratik bir rejim altında kalkınma yolunu seçmiş bütün az gelişmiş ülkelerde ve bu arada bizde, devrimci bir demokrasi anlayışı ve uygulaması gerekmektedir. Demokrasi yolu ile iktidara geçeceğini belirleyen pasif bir oylama sistemi değil, toplum yapısının halk kitlelerinin ve diğer ilerici tabakaların örgütlü politik eylemiyle halk yararına değiştirilmesi ve uygarlık yolunda ilerletilmesi aracıdır. 1961 Anayasası bu değiştirme ve geliştirme için gerekli temel hukuk düzenini getirmiştir.
[yazı için tıklayınız]
Kalkınma ve Gericilik Üstüne (Sosyal Adalet, Sayı 7, [561]): Gericilik toplumsal yapının değişmesini istememek, onu engellemektir. Bu hareketler ve örgütler ilerisi için büyük bir tehlike işaretidir. İç ve dış çıkarcı çevrelerin gerekli gördükleri anda bunları iç direnme, kargaşalık çıkarma, demokrasiyi yok etme araçları olarak kullanmaktan çekinmeyecekleri asla gözden kaçırılmamalıdır.
[yazı için tıklayınız]
Yakın Tarihimizde Yönetici-Aydın Kadro ve Kalkınma Sorunumuz (Sosyal Adalet, Sayı 8, [565]): 150 yıllık batılılaşma ve kalkınma çabasında neden başarıya ulaşılamadığı tartışılıyor, ancak konu hatalı olarak batılılaşma, ilericilik, gericilik, Osmanlılık, kapı kulu zihniyeti gibi kavramlar etrafında ele alınıyor. Konu bir toplumsal yapıdan bir başka yapıya geçiştir ve bu değişim süreci olarak ele almak gerekir. Osmanlı'da feodalizmin çözülmesi, kalkınmak için benimsenen batılılaşma ve bu süreçte yönetici-aydın kadronun çelişkili konumlarını incelemek gerekir. Bütün bu süreç boyunca yönetici-aydın kadro, toprak ağaları ve burjuvazi ile birlikte, zaman zaman onların adına davrandı. İşçi ve halk hareketlerine karşı tutum aldı, baskıladı. Sonuç olarak işçi hareketlerinin canlanması için İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki dönemi, toplumcu akımların ortaya çıkması için de 27 Mayıs 1960 hareketini beklemek gerekiyordu.
[yazı için tıklayınız]
Karanlıkta Uyananlar (Sosyal Adalet, Sayı 15, [573]): "Karanlıkta Uyananlar" filmi Türk sinemasında toplumsal gerçekçiliğin en güçlü ürünü, belki de ilk ürünü sayılabilir. Yönetmen Ertem Göreç'e teşekkür ederiz.
[yazı için tıklayınız]
Kıbrıs Meselesi'nde Niçin Amerika da, Sovyetler de Bizi Desteklemiyor? (Dönüşüm, Sayı 5, [575]): Rum halkı İngiliz yönetimine karşı savaşıma girmiştir. İngilizler Rumlara karşı kendilerine bir destek aramışlar ve Türkiye'yi de soruna taraf olmaya çağırmışlardır. Kıbrıs sorununa İngilizlerin aracılığı ile karışmamız en talihsiz ve isabetsiz bir adım olmuştur. Aslında bütün dış politikamız, Anglosaksonlara göre ayarlanmış bulunduğundan bu antiemperyalist, ulusal kurtuluş savaşı veren diğer ülkelere karşı da sırt çevirmiş, hiç değilse ilgisiz bir tavır takınmış olduğumuzdan, gerek üçüncü dünya devletleri, gerekse dünya kamuoyu, Türkiye'nin o günden bugüne dek yaptığı engellemeleri Kıbrıs'taki Türk topluluğunun varlığını korumak için haklı birer engelleme olarak görmemiş, tersine, Anglosakson emperyalizmden yana ve onun aleti olan davranışlar olarak yorumlamıştır. Ve Anglosaksonların dümen suyundan hâlâ ayrılamadığımız, Ulusal Kurtuluş Savaşı Türkiyesi'nin bağımsız, anti-emperyalist politikasına hâlâ dönemediğimiz için ne yazık ki bugün de öyle yorumlamaktadırlar. Bunun içindir ki üçüncü dünya devletleri bizi değil, Makaryos'u tutuyorlar ve Mısır Kıbrıs'a ağır silahlar gönderiyor. Silahlardan ve üslerden arınmış, tarafsız bir statüye kavuşturulmuş tam bağımsız bir Kıbrıs Amerika'nın hiç işine gelmemektedir. Dış politikada bağımsız, antiemperyalist, ulusal kurtuluş savaşı veren ülkelerden yana bir yöne doğrulmalıyız. Türkiye İşçi Partisi'nin önerdiği gibi bağımsız, silahlardan arınmış, tarafsız bir statüye kavuşturulmuş ve durumu uluslararası antlaşmalarla garanti edilmiş bir Kıbrıs tezi gerek Ada'daki Türk topluluğunun, gerekse Türkiye'nin ulusal çıkarlarına en uygun tezdir.
[yazı için tıklayınız]
Radyoda Seçim Konuşması (Sosyal Adalet, Sayı 19, [579]): 4 Ekim 1965'teki konuşmasıdır. Toprak reformunun şart olduğunu belirtir. Anayasa'nın kamu yararı gerektiği durumlarda özel mülklerin kamulaştırılması yetkisini devlete tanıdığını ve sosyal devlet anlayışı getirdiğini söyler.
[yazı için tıklayınız]
Türkiye İşçi Partisi Milletvekillerine Sorular (Sosyal Adalet, Sayı 20, [582]): TİP'e yapılan maddi, manevi baskıları dile getirir. On beş sosyalist milletvekilinin Meclis'e girmesiyle ülkenin politik yaşamında ve gelişmesinde bir dönüm noktasının aşılmış olduğunu, TİP'in sosyalist hareketin örgütlü ön ucunu oluşturduğunu, CHP'nin şimdiye dek kendisini tutanların güvenini yitirdiğini belirtir. AP'nin seçim kazanmasının nedenleri üzerinde dururken, eski devrin yağmacı mirasyedi bolluğunun ta kasabalara, köylere dek uzanan döküntülerinden yararlanmış ve yoksul seçmen kütlesi üzerinde etkiye sahip tabakaların eski tatlı kârların geri geleceği hayaliyle gösterdikleri etkinlik ve etkiyi de hesaba katmak gerekir. AP'nin harcadığı bol para ve paranın sağladığı olanakları da oylara etki etmiştir. Toplumculuk ve toplumcu düşünce ve akımlara özgürlük ve hak tanımama konusunda CHP'nin amansız tutumu AP'den aşağı kalmaz. Seçimler TİP'in bir yanda diğer partilerin bir yanda olduğunu göstermiştir. AP'nin karşıtı CHP değil, TİP'tir.
[yazı için tıklayınız]
AP Hükümeti'nin Dış Politika Çıkmazı (Dönüşüm, Sayı 7, [585]): 3. dünya devletleri Türkiye'yi yine emperyalistlerin safında yer alan ve onlara hizmet eden bir devlet olarak görmekte devam edecekler ve Türk dış politikasında onların desteğini kazanmak isteği tamamen suya düşecektir. Türkiye İslam Paktı politikası karşısında tutumunu henüz açıkça belirtmemiştir. Amerika Lübnan'a İncirlik Hava Limanını kullanarak asker göndermişti. Şimdi de Suriye ile İsrail arasında bir savaş patlarsa Türkiye'nin tutumu ne olacaktır?
[yazı için tıklayınız]
Malatya Kongresi'nde Eleştirilere Cevap (TİP 2. Büyük Kongre, Kasım 1966, [588]): TİP'in 2. Kongresi'nde demokratik devrim konusundaki görüşlerini ve sosyalizme barışçıl geçiş konusunu anlatır. Demokratik devrim denen aşamayı ulusal kurtuluş hareketimizin vermiş olduğunu vurgular. Ulusal Kurtuluş Hareketimiz zafere ulaşmıştır. Üstünden 43 yıl geçmiş, şimdi ikinci bir ulusal kurtuluş aşamasına gelmiş bulunuyoruz. Yok böyle bir az gelişmiş ülke. Biz diyoruz ki, bu ikinci aşamada gene öncülük orta sınıflara ve orta sınıfların burjuva ideolojisini aşmayan düşüncelerine göre yürütülürse bu hareket tekrardan yarıda kalır, tekrardan bir yere kadar ulusal kurtuluş hareketimizi getirdikten sonra iş geri teper, yarım kalır ve yeniden sömürgeciliğin kucağına düşeriz. Bugün verilecek ulusal kurtuluş savaşının zafere ulaşması, bu bağımsızlık ve antiemperyalist hareketin sosyalist harekele beraber yürütülmesi ve hareketin sonunda sosyalizme varması ile olanaklıdır. Hatta yalnız bizim için değil, bütün az gelişmiş ülkelerin sorunu budur. Antiemperyalist savaşım antikapitalist savaşım değildir tezi yanlıştır. Savaşımın antiemperyalist ve anti-feodal oluşu aynı zamanda antikapitalist olmasına engel değildir. Sosyalist devrim görüşünü formüle eder ve vurgular ki Türkiye'de gerçekten bir ulusal burjuvazi yoktur. Bu kongrede barışçıl yöntemlerle, barışçıl olarak sosyalizme geçiş görüşünü dile getirir: Devrimcilik mutlak surette ihtilalcilik demek değildir. Devrimciliğin iki biçimi vardır, silahlı biçimi, silahsız biçimi. Devrimcilik aslında sosyal yapıda değişiklik, sosyal yapıyı değiştirmek demektir ve bu sosyal yapıyı emekçi halkın bilinçli, örgütlü savaşımıyla değiştirmek demektir. En son anda iktidar nasıl alınır? Egemen sınıflar izin vermediği, baskıya, teröre gittiği, halkın en basit gereksinimlerine yanıt vermediği için toplumda bir çöküş ve halkta bir direnme hali gelirse, o son iktidara geçiş ihtilalle olabilir, yani ayaklanma vesaireyle. Biz öyle ümit ediyoruz, halkı bu Anayasa düzeni içinde demokratik yollardan bilinçlendirir, örgütlendirirsek iktidara geçmek sorunu bir sınıflar güçleri dengesi sorunu olacaktır. Biz halkı yeteri derecede bilinçli hale getirirsek zaten bizim burjuvazi güçsüz bir burjuvazidir, işbirlikçidir, çünkü o zaman çok olasıdır ki, bizim egemen sınıflar Anayasayı çiğnemek, bizim demokratik yoldan iktidara gelmemizi önlemek isteseler de bunu başaramayacaklardır. Biz iktidara doğru yürürken dünyadaki sosyalist birikimine, kuramına ve uygulamasına da katkıda bulunmuş olacağız ve o zaman Türkiye'ye dünyada ilk kurtuluş savaşını yapmış bir ülke olmak onuruna, dünyada ilk defa demokratik yoldan sosyalizme ulaşmış ve sosyalizm sorununu çözmüş bir ilk az gelişmiş ülke olmak onurunu da katacaktır.
[yazı için tıklayınız]
Faaliyet Programı Üzerine Teklifler (TÜSTAV Arşivi, Aralık 1966, [613]): Bu teklifler 1966 sonu veya 1967 başında TİP Merkez Yürütme Kurulu'na sunulan raporlarda yer alır. Bu devrede önemle üzerinde durulması gereken politik, sosyal sorunlar, "Gericilik", "Reformlar", "Sendika ve Grev Hareketleri" karşısında TİP'in tutumunu ele alır.
[yazı için tıklayınız]
1960 Anayasası Üzerine (TÜSTAV Arşivi, Aralık 1966, [616]): Halka açık parti toplantısında yapılan konuşmada 1960 Anayasası üzerine görüşlerini açıklar. Anayasa sosyalizme açık mıdır, değil midir sorununu incelerken ilk önce Anayasa sosyal sınıflar konusunda neler diyor, ne gibi maddeler getiriyor, ona bakmak gerekir, der. Anayasamız 4. Maddesinde der ki: "Milli egemenlik hakları, hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa devredilemez." 12. maddesinde, onun son fıkrasında Anayasamız, hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa ayrıcalık tanımaz der. Demek ki 12. maddenin son fıkrasıyla da Anayasamız sosyal sınıflar arasında yasa bakımından, hukuk bakımından eşitliği öngörür. Görülüyor ki sosyal sınıflar açısından Anayasamız: 1) Sosyal sınıfların varlığını benimsemektedir. 2) Bu sosyal sınıfların yasa bakımından eşitliğini öngörmektedir. 3) Fakat etkin yaşamları, gelirleri, yaşantıları bakımından sosyal sınıfların eşit olmadığını kabul etmektedir. Bu eşitsizliği giderme veya hiç değilse azaltma görevini de sosyal devlet olarak nitelediği devlete yüklemektedir. Devlet ise somutta seçimler yoluyla çoğunluğu almış partilerden oluştuğuna göre, devletin bu ikinci maddede öngörülen sosyal devlet görevlerini yapabilmesi için, yani iktisaden zayıf ve iktisaden başkalarına bağlı sınıfları koruyabilmesi için, iktisaden başkalarına bağlı, zayıf sınıfların, yani işçilerin, küçük esnafların, ırgatların, zanaatkârların ve kafa emekçilerinin kendi partileri aracılığıyla ülke yönetimine ağırlığını koyması gerekmektedir. Anayasa sınıf diktatörlüğünü yasaklar, bu nedenle işçi sınıfının diktatörlüğü kadar burjuvazinin diktatörlüğünü de faşizmi de yasaklar. Tek partili kapitalist sınıflar diktatörlüğünden çok partili bir kapitalist sınıflar diktatörlüğüne geçildiğini, bunun halka, hatta bir kısım aydınlara dahi normal demokrasi düzeniymiş gibi kabul ettirildiğini vurgular.
[yazı için tıklayınız]
(, , []): rar ediyorum: Biz geldiğimiz zaman karma ekonomiyi koruyacağız, çünkü gerçekçi, bilimsel bir partiyiz. Türkiye'nin bizim iktidara geldiğimiz zaman dahi henüz ekonomik gelişmesinin, üretim güçlerinin bütünleşme derecesinin topyekûn bir devletleştirmeye uygun olmayacağı için, topyekûn devletleştirmenin de emekçi halkımızın çıkarları bakımından bir yararı olmayacağına bu bakımdan inanıyoruz. Ve biz iktidara geldiğimiz zamanki karma ekonomi bir anlamda gerçek bir ekonomi olacak, çünkü şimdi uygulanmakta olan karma ekonomi aslında bir karma ekonomi değildir. Çünkü devlet sektörü burjuvazinin denetimi altında ve burjuvazinin hizmetindedir.
[yazı için tıklayınız]
Az Gelişmiş Ülkelerde Anti-Emperyalist Mücadelelerin Niteliği (Dönüşüm, Sayı 10, [627]): Ulusal bağımsızlık sorunu ile en yakından ilgilenenler Türk sosyalistleridir. Sosyalistler arasında bu konuda iki ayrı görüş ileri sürülmektedir. Birincisi, Türkiye İşçi Partisi'nin görüşüdür. En kısa biçimde özetlemek gerekirse, bugün bağımsızlık davasının son çözümlemede sosyalizm davası olduğunu ve 2. Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın ancak emekçi sınıflarının ve onun sosyalist partisinin öncülüğünde başarıya ulaşabileceğini ve bunun içinde Türk işçi sınıfını ve bütün emekçi kitleleri örgütleyip politik bir güç durumuna getirmek gerektiğidir. İkinci görüş ise bu aşamada Ulusal Kurtuluş Hareketi'nin ancak antiemperyalist ve antifeodal bir savaşım olabileceği, ulusal burjuvazinin ve "ara sınıflar"ın önemli bir rol oynadığı, bunlarla işbirliği yapmak gerektiği, hatta bu sınıfların öncülük edebileceği sosyalizm davasının ancak daha sonraki aşamada söz konusu olabileceğidir. Türkiye'de antiemperyalist savaşım hangi sınıfların öncülüğü altında hangi sınıf ideolojisine göre yürütülecektir ve hangi sınıflarla ve ne biçimde dayanışma ve işbirliği olanaklıdır sorunudur. Ulusal burjuvazi öncülüğünde bağımsızlık savaşımı yapılmıştır. Türkiye "ulusal burjuvazinin öncülüğünde bağımsızlık savaşımı" ve ulusal burjuva devleti aşamalarından geçmiş ve burjuvazinin ülkeyi kalkındıramadığı, ekonomik bağımsızlığı gerçekleştiremediği, bunun içinde politik bağımsızlığından ödünler verdiği geçirilen deneyimlerle sabit olmuştur. Ulusal burjuvazi istikrarlı değildir; bir yandan ilerici bir nitelik gösterirken aynı zamanda emperyalizmle uzlaşma eğilimi gösterir. Varsayılan bu ulusal burjuvazi, yani yerli sanayici sınıfı "emperyalist çevrelere bağlı olmamak" koşuluna yanıt veriyor mu? Vermiyor. Yerli sanayici sınıf da "işbirlikçi" bir nitelik kazanıyor, yani ulusal kaynakları ve pazarları sömürmede yabancı sermayeye aracılık eden bir duruma düşüyor. Türkiye'de üretime yatırım yapıp ulusal pazarı yabancı sermayeye karşı korumak isteyen, bu nedenle de antiemperyalist, ulusal bağımsızlıktan yana olan, ikinci ulusal kurtuluş hareketine katılmaya yetenekli bir ulusal burjuvazinin varlığı görülmüyor.
[yazı için tıklayınız]
Behice Boran'a Beş Soru-Sorular (Dost, Sayı 28, [633]): Sol Sanat sizce nasıl olabilir sorusuna verdiği yanıtla sosyalist sanat, sosyalist gerçekçiliğin edebiyattaki tanımını veriyor: Halktan yana, toplumun ilerlemesinden yana, barıştan yana olan, insan sevgisini ve insana inancı anlatan sanata "Sol Sanat" diyebiliriz. Sol Sanat'ın bir niteliği de gerçekçi oluşudur.
[yazı için tıklayınız]
İlerici Güçlerin İşbirliği ve Sosyalizm (Dönüşüm, Sayı 12, [635]): TİP'in iktidarı kazandığı zaman programına dayanarak uygulayacağı sistem tam sosyalist bir düzen değildir. Toprak reformu sosyalist bir reform değildir. Ama TİP programının öngördüğü biçim ve nitelikte bir karma ekonomi, TİP'in planladığı biçim ve nitelikte bir toprak reformu bilimsel sosyalizmin Türkiye koşullarına uygulanışı sonucu ortaya çıkan, sosyalist bir partinin programlaştırıp uygulayabileceği bir ekonomi sistemi ve toprak reformudur. Bu anlamda TİP'in öngördüğü ekonomi sistemi ve reformlar sosyalisttir ve bunların gerçekleştirilmesi uğruna politik savaşıma girmek sosyalizm için çalışmak demektir. İşbirliği ve dayanışma iki planda düşünülebilir: Birisi CHP'nin ortanın solu anlayışıyla birlikte davranmak ki bu CHP'nin ne denli sol olabileceğine bağlıdır. İlhan Selçuk, "Atatürkçü cephe yıkıldığı anda aşağıdan yukarı sosyalizm kurmak için çalışan iyi niyetli kişilerimiz faşizmin tepeden inme yumruğu altında ezilecektir" demektedir. Böyle olacağını düşünelim, ne yapmamızı istiyor Sayın Selçuk? "Halk kitleleri içinde aşağıdan yukarı sosyalizm kurmak" çalışmalarından vaz mı geçelim? İkinci planda ve sonuç olarak bütün ilerici güçlerin ve kişilerin, kurum, örgüt, parti üyeliği söz konusu olmaksızın harekete geçmelerini sağlamanın gerektiğini, bugünkü koşullarda yapılması olanaklı olanın bu olduğunu vurgular.
[yazı için tıklayınız]
Meydan'ın 5 Sualine Boran'ın Cevapları (Meydan, Sayı 149, [641]): NATO'nun ve nükleer silahların denetimi tamamen ve tek taraflı olarak Amerika'nın emrindedir. Türkiye'nin bir üçüncü dünya savaşında yeri ve çıkarı yoktur, Türkiye ancak herhangi yönden gelecek bir saldırıya karşı yurt savunması ve kurtuluş savaşı verebilir. İkili anlaşmaların bir an önce feshi ve Amerikan üslerinin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Gerçekçi ve geçerli bir toprak reformu yapılmadıkça da ne tarım kalkınması, ne de hızlı sanayileşme olanaklı olabilir. Kürt halkının durumu ile ilgili olarak, Anayasamızın 12. maddesinin dil, ırk, din ve mezhep ayırımı gözetilmeksizin bütün yurttaşların yasa önünde eşit olduğu hükmüne rağmen Doğu illerimizde vatandaşlarımıza baskı yapıldığı, hakaret edildiği, jandarma karakollarında kötü davranışlarda bulunulduğu, sağlık, eğitim konularında devlet hizmetlerinden yoksun bırakıldığı da doğrudur. Ona göre, bölgeler arasındaki dengesiz ve eşitsiz durumun ortadan kalkmasını, vatandaşlar üzerindeki ekonomik, politik ve sosyal baskıların kalkmasını istemek bölücülük değildir.
[yazı için tıklayınız]
Türkiye Sosyalizmi (TİP Haberleri, Sayı 2, [645]): 27 Mayıs Anayasası'nın sosyalizme açık olduğu, kapitalizme ve kapitalist yoldan kalkınmaya kapalı olduğu, sosyalizme götürecek bir rota üzerinden kalkınmaya ise açık olduğu ayan beyan ortaya çıkmıştır.
[yazı için tıklayınız]
|< 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 >|    Liste