Yaşamı

Üniversitede, Parti’de, Meclis’te, sanık kürsüsünde

HAYATI SAVUNAN

BEHİCE BORAN

Biyografiyi dinlemek için linki tıklayınız.

 

Öğrencilik yılları…

14 Mayıs 1910 ( eski takvime göre 1 Mayıs 1326) tarihinde Bursa’da doğdu. On yaşındayken ailecek İstanbul’a yerleştiler. Bursa’da başladığı ilkokula, İstanbul’da Fransız okulunda devam etti. Ortaöğrenim yılları Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde geçti. 1927’de Orta, 1931’de lise bölümlerini birincilikle bitirdi.

Boran, genç Cumhuriyetin cehaletle mücadele çabaları içinde eğitimci olmaya karar verdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne girdi. Öğreniminin ikinci yılında, isteği üzerine, Manisa Orta Mektebine İngilizce öğretmeni olarak atandı.

1934’te başvurusu olmamasına rağmen, kendisini kolej yıllarından tanıyan hocalarının önerisiyle, ABD Michigan Üniversitesi’ne burslu doktora öğrencisi olarak davet edildi. 1935-1939 arasında Amerika’da eğitim gördü.

Üniversitede Marksizm ile tanıştı. Bu, sonraki bütün yaşamını belirleyecek doğrultunun seçilmesi anlamını taşıdı. Kendi sözleri ile “hayatının dönüm noktası oldu”. Marksizm’in, dünyayı yalnızca açıklamak değil değiştirmek gerektiği ilkesi, bir sosyolog olarak Boran’ın da yönlendirici ilkesi oldu.

Doktora tezini, Amerikan toplum yapısının işleyişini ortaya koyan “Mesleki Hareketlilik Üzerine Bir Çalışma: Birleşik Devletlerde Mesleki Gruplaşmaların Yaş Gruplarına Göre Dağılımının Analizi (1910 – 1930)” başlığıyla tamamladı. 1939’da sosyoloji doktoru oldu.

Öğretmenlik dönemi…

‘39 Mayıs’ında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi öğretim kadrosuna katıldı 1948’e kadar DTCF’de çalıştı, istatistik, şehir sosyolojisi, sosyolojiye giriş dersleri verdi. Sosyolojinin sorunlarını Marksist yöntemle ele aldığı bu dersler, üniversite çevresinde geniş etkiler yarattı. Sadun Aren, Aydın Yalçın gibi dönemin üniversite asistanları da derslerini dinleyenler arasındaydı.

Öğrencilerine, yeni oluşmakta olan Ankara gecekondularında, Ankara ve Manisa köylerinde saha çalışmaları yaptırdı, eğitimle araştırmayı iç içe yürüttü. 1940 – 1948 üniversite dönemi, Boran’ın yazılarıyla ve eğitimde yaktığı ışıkla, Türkiye’de sosyolojinin kurulmasına önemli katkılar yaptığı verimli bir dönemdir.

Belirginleşen ideolojik çizgi…

Üniversite dergisinde yazıları yer aldı. 1941 yılında arkadaşlarıyla birlikte “Yurt ve Dünya” dergisini çıkarttılar. 1943’te “daha belirgin bir ideolojik çizgi”de yayın yapmak için Muzaffer Şerif ile birlikte Adımlar dergisini çıkarttı. Yurt ve Dünya 42. sayıda, Adımlar 11. sayısında ağır baskılar nedeniyle yayına son verdi.

1941’de Manisa’da gerçekleştirdiği “Bir köy üzerine sosyal yapı ve sosyal değişme tetkiki” çalışmasıyla doçentlik unvanını aldı. 1942’de çalışmasının kapsamını genişleterek “Toplumsal Yapı Araştırmaları: İki Köy Çeşidinin Mukayeseli Tetkiki” adıyla ilk kitabının yazdı (birinci baskı 1945-Ankara).

Siyasete fiilen giriş…

O dönemde Türkiye’de sosyalist bir parti kurulması yasaktı. Türkiye Komünist Partisi varlığını gizli olarak sürdürebiliyordu. Örgütlü sosyalist mücadeleye inanan Behice Boran 1942’de Türkiye Komünist Partisi’ne girdi. Adımlar’da Zeki Baştımar gibi partililerin yazılarına yer vermeye başladı. Önce gizli İlerici Demokrat Gençler Derneği, 1945’te de yasal Türkiye Gençler Derneği çalışmalarına katıldı, destekledi. Derneğin yayını Ant Gençlik’te faşizm üzerine yazdı.

1945’te, Tan gazetesinde demokrasi üzerine yazılar yazdı. Yine aynı yıl Görüşler’de yazmaya başladı. İkinci Dünya Savaşı boyunca dünya çapında yaşanan demokrasi-faşizm kutuplamasının tam ortasında yer aldı. Ülkede başlatılan cadı avı Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde yoğunlaştı. Hükümet, 1945’te başlattığı üniversiteden uzaklaştırma girişimlerini, yasal itiraz yollarını kapatarak 1948’de sonuçlandırdı. Behice Boran, Niyazi Berkes, Pertev Naili Boratav üniversitedeki görevlerinden uzaklaştırıldılar. Her üçü de resmi makamlarca yurtdışına çıkmaya zorlandılar. Aynı zamanda yurtdışındaki üniversitelerden teklifler de almaktaydılar. Ama ülkede kalmak için yokluk, yoksunluk içinde uzun süre direndiler. Sonunda Boratav 1952’de Fransa’ya, Berkes 1950’de Kanada’ya gitti.

Bu arada Boran ve çevirmen Nevzat Hatko 1946’da evlenmişlerdi. Ve Boran, üniversiteden atıldığında mesleğinin zirvesindeydi. Marksist bakışla sosyolojinin ana akımlarını ve temel konularını ele aldığı “Geriye Dönüp Baktığımızda Sosyoloji” yazısı yurtdışında yayınlandı, uluslararası platformda önemli yankılar yarattı.

1946’da TKP lideri Şefik Hüsnü Deymer’in kurduğu TSEKP’ye (Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi’ne) de destek verdi. Partinin Söz gazetesinde demokrasi, demokrasinin sınıf karakteri ve halkın siyasete katılımı üzerine yazdı.

Davalar, mücadele, hapislik, yaşam sıkıntısı…

Boran’nın yaşamı üniversiteden koparıldıktan sonra 1960’a kadar davalar, hapislik ve geçim sorunları içinde geçti. Dönem siyasal ve bilimsel yaşam açısından tam bir çoraklıktır. Türkiye’nin NATO’ya girmesini sağlamak amacıyla azgınlaşan anti-komünist politika NATO’ya girişin ardından doruğa çıktı, yoğun baskılar yaşandı, yasal sol partiler kapatıldı, 1951 tevkifatıyla TKP’ye ağır darbe vuruldu.

Arkadaşları gibi Boran da derslerinden, konferanslarından dolayı 1948’de mahkemeye verildi. Mahkeme iki yıl sürdü, Boran ve Berkes önce ceza aldılar. Temyizin kararı beraat oldu.

Nâzım Hikmet’e af çalışmalarına katıldı. “Örnek Sanatçı: Nâzım Hikmet” yazısını yazdı.

1950’de Türk Barışseverler Cemiyeti’ni kurdu. TBC, Türkiye’nin NATO yörüngesine girmesini eleştirdi, Kore’ye asker yollanmasına karşı çıkan bildiri yayınladı. Bildiri dağıtımına Galata Köprüsü’nde katılan Boran, arkadaşlarıyla birlikte tutuklandı, 15 ay hapis, 5 ay sürgün cezası aldı.

1951’de oğulları Dursun Hatko doğdu.

1953’te TKP tevkifatına dahil edildi. İki ay tutuklu kaldı, delil yetersizliğinden beraat etti.

1954-1960 arasında Nevzat Hatko’yla birlikte kurdukları tercüme bürosunda çalıştı.

27 Mayıs 1960 hareketiyle, ana iktidar odaklarının, farklı politik pozisyonları ve birbirlerini dengelemek için oluşturdukları siyasal ve hukuksal yapı, toplumsal hareketlerin de etkisiyle 1971’deki yeni müdahaleye kadar demokrasiye genişçe bir alan açmış, böylece Boran için de aktif siyasal yaşam yeniden başlamış oldu.

Türkiye İşçi Partisi’nin kuruluşu…

1961’de Türkiye İşçi Partisi (TİP) kuruldu. Kurucular önce aydınlarla ilişkiye açık değildiler. Ancak bir süre sonra bu görüş değişti. Şubat 1962’de Aybar’a başkanlık önerdiler. Aybar, Boran’ın da içinde bulunduğu çevreye danışarak öneriyi kabul etti. Boran Parti’yi zora sokmamak için hemen üye olmadı. Üye belgesini tarihsiz doldurup Aybar’a teslim etti. Kurucular da Boran gibi sivri bir isme sıcak bakmıyorlardı. Ancak yayınlarda TİP’i savunan güçlü kalemi, kurucuların desteğini kazandı, 1962 sonunda Parti’ye üye oldu.

1960 sonrasında sol düşünce hızla yayılırken ortaya iki ana görüş çıktı ve bu saflaşma 12 Mart 1971 muhtırasına kadar devam etti. Bunlardan biri, önce YÖN dergisinin, daha sonra Milli Demokratik Devrimcilerin temsil ettiği, aydınlara ve sivil-asker bürokrasiye özel önem veren anlayış idi. Diğeri ise TİP’in, işçi sınıfı hareketinin bağımsızlığına, öncülüğüne, emekçi halkın katılımına ve demokrasiye sahip çıkmaya özen göstererek sosyalizme ulaşmayı amaçlayan çizgisi.

Aralık 1961’de geniş bir aydın çevrenin imzaladığı YÖN Bildirisi yayımlandı. Bildiri “çözüm sosyalizmdir” demesine rağmen “aydınlara, asker-sivil bürokrasiye, yukarıdan değişimlere” vurgusu nedeniyle Aybar ve Boran tarafından imzalanmadı.

Bu dönemde Boran yazılarıyla, TİP’i önemsiz göstermeye çalışan YÖN’le ve Türk-İş çevreleriyle tartıştı. 27 Mayıs darbesiyle önemli bir toplumsal ve siyasal açılış yaşandığını ancak bunun tekrarlanmaması gerektiğini savundu. “Kestirme Yol”lara karşı çıkarak, işçi sınıfının ve halkın örgütlenmesinin, mücadeleye katılmasının önemini belirtti.

O dönemde SÖZ ve Vatan gazetelerinde, YÖN ve Sosyal Adalet dergilerinde yazılar yazdı.

TİP’te önce “Etüd ve Araştırma Bürosu”nda çalıştı. Yeni parti programının hazırlaması çalışmalarını yürüttü. Yeni programa işçi sınıfının demokratik öncülüğünü esas alan Marksist bakış açısının hâkim olması için çaba sarfetti. Hazırlık grubu içinde çıkan farklılıkta Boran’ın görüşü etkili oldu ve 1964’teki 1. Kongre’ye bu taslak sunuldu.

1964’teki 1. Kongre’de (İzmir) Genel Yönetim Kurulu(GYK)’na seçildi.

1965 seçimlerinde Ankara adayıydı. Ama Milli Bakiye seçim sistemi özel hesaplamaları sonunda Urfa’dan milletvekili oldu. 1969’a kadar TBMM çalışmalarına aktif olarak katıldı. TİP milletvekilleri o zamana kadar tek sesli olan Meclis çalışmalarına yeni bir boyut getirdiler. Behice Boran da dış politika, milli savunma, eğitim sorunları üzerine konuşmalar yaptı, komisyonlarda görev aldı. Konuşmalarında, bağımsız bir dış politikanın ülkemizin yararına olduğunu anlattı, NATO üyeliğinin ve yandaşlığının tehlikeleri üzerinde durdu. Hep etkin ve saygın bir Parti sözcüsü oldu. Konuşmaları hasımlarınca bile dikkatle dinlenirdi. Süleyman Demirel’in bile yıllar sonra da olsa belirttiği gibi, ”TİP’lilerle birlikte Meclis çalışmalarına kalite geldi”.

1966’da 2. Kongre (Malatya) sonrasında Merkez Yürütme Kurulu(MYK)’na seçildi. Bu kongrede YÖN’cülüğün parti içindeki uzantısı durumunda olan “Milli Demokratik Devrim (MDD)” tezine karşı parti çizgisini savundu.

1968 yılında “Türkiye ve Sosyalizmin Sorunları” kitabı yayınlandı. Boran bu kitapta 27 Mayıs sonrasında sosyalist hareketin durumunu ve yönelimlerini, tarihsel ve toplumsal analizle birleştirerek açıkladı.

Aybar’la anlaşmazlık…

Kasım 1968’te 3. Kongre öncesinde Aybar’la anlaşmazlık baş gösterdi. Aybar, Parti’yi sınıf çizgisinden ziyade vatandaşlık ve vatandaşlık hakları çizgisine yöneltmeye çalışıyordu. Ancak bu çizgi değişikliğini öncelikle Parti organlarında tartışmıyor, Parti’yi atlayarak basın aracılığıyla yapıyordu. Boran, Sadun Aren ve Nihat Sargın’la birlikte Aybar’a karşı çıktı. 3. Kongre’de Aybar etkili oldu ve Boran GYK’ya seçilemedi.

Parti süreç içinde giderek daha çok Aybar’a karşı tutum aldı ve Boran, Aralık 1968’te 2. Olağanüstü Kongre’de GYK üyeliğine seçildi. Ocak 1970’de MYK toplantısında Genel Sekreter oldu. Önce Parti muhalefetini toparlamak için, sonra da Parti görüşlerini savunmak üzere Emek dergisinin çıkışına katıldı. İşçi sınıfı, bürokrasi ve devrim üzerine yazılar yazdı.

Kasım 1970’de toplanan 4. Kongre’de GYK üyeliğine ve sonrasında Genel Başkanlığa seçildi. 4. Kongre, 1975’te yeniden kurulan TİP’in de çizgisini, yapısını belirleyecek politik ve örgütsel kararlar aldı. Politik olarak “Ortodoks Marksist çizgi” diye tanımlanabilecek bir tutum benimsendi. Parti’nin yalnızca “yatay değil, dikey olarak da örgütlenmesi” gerektiği kararı alındı. Türkiye’de ilk kez, kanayan bir yaraya işaret edildi ve Kürt halkının varlığına ve haklarına ilişkin kararlar alındı. Bu kararların bir kısmı Parti yöneticilerinin sıkıyönetim mahkemelerinde mahkûmiyet gerekçesi oldu. Anayasa Mahkemesi ise, Kürt Sorunu kararını Parti’yi kapatma gerekçesi yaptı.

Boran, 4. Kongre’den sonra Parti’yi toparlama mücadelesinin önünde yer aldı. TİP Genel Başkanı olarak, Meclis’in devre dışı bırakılmasına karşı çıktı, “Faşizm parlamenter kılığa büründürülmüş veya üniforma giydirilmiş şekliyle kapı ağzında boy göstermiştir” açıklamasıyla “Faşizme Hayır Kampanyası”nı başlattı.

12 Mart Muhtırasından sonra Mayıs 1971’de Boran tutuklandı. Temmuz 1971’de TİP “bölücülük”ten kapatıldı. Boran Anayasa Mahkemesinde ve Sıkıyönetim Mahkemesinde Parti’nin sözcülüğünü yaptı. TİP’in kazanımlarını savundu, yapılanların halka karşı antidemokratik özünü sergiledi. Ekim 1972’de 15 yıl ağır hapis, 5 yıl gözetim cezası aldı. Temmuz 1974 affıyla çıktı.

1974 yılında Boran’ın savunması Avukat Necla Fertan’ın hukuki savunması ile birlikte kitap olarak basıldı.

TİP yeniden kuruluyor…

Boran, 1975’te TİP’in yeniden kuruluşuna öncülük etti. Parti 4. Kongre’nin politik ve örgütsel yönelimlerini benimsedi ve çalışmaya başladı. Boran, “günümüzde işçi sınıfı partisini yasal olarak kurmak olanaklı değildir” diyen görüşlere de, “sol birleşsin” görüşlerine de uzak durdu. Boran’a göre TİP toplumsal meşruiyetini kanıtlamıştı. Bu meşruiyet üzerine bir yasallık inşa edilebilirdi. Birlik konusuysa “diğer” hareketlerin politik yönelimleri nedeniyle olanaklı değildi.

TİP, yeniden 1970 öncesi mirası canlandırmaya ve kucaklamaya yöneldi. Demokratikleşme ve demokrasi mücadelesi sorununu en başa koydu. Boran’ın yazıları ve konuşmaları hep bu yönde oldu. Yürüyüş dergisinde, Çark-Başak ve Yurt ve Dünya dergilerinde yazılar yazdı.

CHP’ye işbirliği önerildi, reddedildi.

Demokratik bir Türkiye’nin gerekliliği ve gerçek bir demokrasinin savunulması için CHP’ye uzatılan el havada kaldı, bir işbirliği olanağı gerçekleşemedi.

1975 sonrasının artan ve tırmandırılan çatışma ortamında sağlıklı seslerin kendini duyurması hayli zordu. TİP, tam boy çatışma ortamına yuvarlanmış olan solun dikkatini, demokratikleşme konusuna çekmeyi başaramadı. Diğer yandan geniş yığınlarca CHP’nin hemen sonuç alabileceğinin düşünülmesi Parti’nin etki alanını daralttı.

Bütün bu koşullarda yazan, konuşan, öneren, uyaran bir Behice Boran görüyoruz.

1978’de “Sosyalist bir partinin, önerilerini varolan durumun analizine dayandırması gerekir” önermesini somutladı. Bilimcilerin Türkiye’nin durumunu analiz ettiği ve öneriler geliştirdiği “Demokratikleşme İçin Plan” çalışmasına öncülük etti.

Demokratik hakların savunulmasına önem verdi. 1 Mayıs 1979’da sıkıyönetimin, silahların gölgesinde sokağa çıkma yasağı ilan ederek milyonlarca insanı evlerine kapattığı bir günde, Partili ve Genç Öncü’lü yoldaşlarıyla birlikte sokağa çıktı, yasakları kırdı, 1 Mayıs geleneğine sahip çıktı.

Aynı yıl, yaklaşan “faşizm karşısında” solun alanını genişletmek için birlik sorununu yeniden ele aldı. Partisinin demokratik ve siyasal birlikler kurması açılımlarını destekledi, öncülük etti.

1979 seçimlerinden sonra, 1975’e göre değişen durumları ve gerçekleşemeyenleri belirterek sosyalist partilerin birliği ve demokratik bir cephenin oluşturulması için ilk işaretleri verdi. Bu yönde TİP içinde “Tek Parti – Tek Cephe” kararlarıyla sonuçlanan bir genel tartışma açıldı. Bu tartışma TİP’in yeni rotasını belirledi. İleride Türkiye Birleşik Komünist Partisi’nin kurulmasıyla sonuçlanacak birlik süreci böylece başladı.

Zorunlu sürgün, kararlı mücadele, hüzünlü veda…

12 Eylül Darbesi sonrasında partili arkadaşlarının ısrarı sonucunda yurtdışına çıktı. Askeri cuntanın “yurda dön” çağrısına uymadı, yurttaşlıktan çıkarıldı. Ülke üzerindeki baskıya, zulme ve askeri vesayete karşı mücadeleyi aksatmadan sürdürdü. 1982 Anayasasına karşı Frakfurt Konferansı’na başkanlık yaptı.

TKP ile birlik görüşmelerini sürdürdü. Bu sürecin “birlikle” taçlanmasını sağladı ve birleşik partinin (Türkiye Birleşik Komünist Partisi – TBKP) program yazımındaki yeni açılımları destekledi, yüreklendirdi.

1987 Ekim’inde birleşmenin açıklanacağı toplantıya katılarak kendini yormaması konusunda doktorların yaptığı tüm uyarılara rağmen “kararın açıklanması sırasında TİP, TKP üyeleri ve sol kamuoyu açısından bir kuşkuya yol açmamak için” ölümü pahasına toplantıya katıldı.

Ve iki gün sonra yaşama gözlerini yumdu.

Yaşamı sonrasında da kitlelerin önünde bir meşale gibiydi…

Ölümünden sonra cenazesi ısrarlı bir uğraş sonucunda Türkiye’ye getirildi. Ülke çapında geniş bir toplumsal ve siyasal sahipleniş yaşandı. Sağlığında görüşleriyle hiçbir zaman mutabık olmayan devlet ricali, Meclis bahçesinde naaşı önünde saygı duruşunda bulundu. İstanbul’da partililerden, işçilerden, emekçilerden, gençlerden, aydınlardan oluşan binlerce kişinin katıldığı bir törenle Zincirlikuyu’ya defnedildi. Bu kararlı toplumsal sahipleniş, 12 Eylül’ün yoğun acıları ve baskısı altında yaşayan ülkeye büyük moral oldu, demokrasi mücadelesine güç verdi.